Esperanza'nın Kutusu (Kitap) vs

Belirtmeliyim ki bu yazıyı çok uzun yıllar önce yazmaya yeltenip yarım bırakmışım. Tamamlamak bugüne nasip oldu. Uzun lafın kısası şu ki kitabı okumamın üzerinden yıllar geçti. Yeni okumuş değilim.


Kitap : Esperanza'nın Kutusu 
Yazar : Maria Amparo Escandon
Yayınevi : Arunas
Çeviren : Gökhan Doğru
Sayfa Sayısı : 183

Arka Kapak

Umut ne zaman kaybolur? Esperanza'ya sorarsanız, hiçbir zaman! Bir gün bir doktor yanınıza gelip basit bir hastalıktan dolayı hastanede yatan kızınızın birden bire öldüğünü söylese, ne yapardınız? Ona inanır mıydınız? Yoksa Esperanza gibi, kızınızın ölmediğine inanıp umudunuzu hep yanınızda mı taşırdınız? Esperanza, Meksika'nın küçük bir kasabasındaki mütevazı yaşamını geride bırakıp birçok engelden geçerek Los Angeles'ın parlak ışıkları arasında bulur kendini. Umudunu hep yanında taşır. Gerçeğin yetersiz kaldığı yerde kendi gerçeğini yaratır. Kızını bulmak için çıktığı bu yolculuk, kendisini bulmasını da sağlar.


Kitap kapağının en üstündeki yazıya bir bakalım:
"Umutlar, Umutsuzluklar Arasındaki
 Keskin Zıtlıkların İçinde Özgürce Dolaşan 
Bu Kitap 21 Dilde, 85 Ülkede Okundu!"

Vay be diyorum...Sen git böyle bir kitap yaz, sonra da 85 ülkeye sat. Gerçekten büyük başarı(!) Ben de mi yazsam?
Valla spoiler sayılır mı bilmiyorum...Bir parça sayılabilir. O yüzden ben bu kitabı aldım/alacağım her şey sürpriz olsun bana diye düşünen biriyseniz yazının devamını okumayın. Gerçi zaten öyle düşünseniz bu sayfada olmazdınız bile...

Kitabın arka kapağını okuduğum zaman ilgincime gitmişti. Hikayeyi açıkçası daha farklı bekliyordum. Beklediğimden bambaşka bir hikaye ile karşılaştım.

Bilmiyorum ama eminim bizim Çalıkuşu kitabımız 21 dile çevrilip 85 ülkede yayınlanmamıştır. Çalıkuşu Wikipedia'dan bakınca 6 dile çevrilmiş diye görünüyor. Doğru bir bilgi mi bilmiyorum.

Esperanza'nın Kutusu'na geri dönelim.
Yani çevrilebilecek o kadar güzel kitap varken niye bu kitap? (Yeşilin Kızı Anne dururken) Harika bir edebi eser mi? Yoksa harika bir hikayesi mi var? Bana sorarsanız hiçbiri. Ama ilginç mi? Evet ilginç bir hikaye...


Şimdi üstte de eklemiş bulunduğum arka kapak yazısına bakalım.

Bir gün bir doktor yanınıza gelip basit bir hastalıktan dolayı hastanede yatan kızınızın birden bire öldüğünü söylese, ne yapardınız? 

Ne yapardınız? Sanırım ilk tepkiniz şok olmak olurdu.


Ona inanır mıydınız? Yoksa Esperanza gibi, kızınızın ölmediğine inanıp umudunuzu hep yanınızda mı taşırdınız?
Gerçeğin yetersiz kaldığı yerde kendi gerçeğini yaratır. Kızını bulmak için çıktığı bu yolculuk, kendisini bulmasını da sağlar.

Esperanza'ya kızının öldüğü ve onu göremeyeceği, tabutu falan  açamayacakları söyleniyor. 
Kızının ölmediğine inanmasının birinci sebebi bu. İkinci sebep ise kızının doktorunun ortadan kaybolması diyelim.
Tamam. Buraya kadar haklı sebepleri var. Oldukça mantıklı.
 Esperanza kızının öldüğüne inanmıyor. Hatta doktorun kızını kaçırıp sattığını düşünüyor. 
Buraya kadar mantıklı. Ama sonra ne oluyor derseniz...kızını randevu evlerinde aramaya başlıyor...
Evet bu. Yanlış duymadınız/okumadınız. Kızını böyle arıyor. Doktoru aramak yerine kızını randevu evlerinde arıyor. Doktoru aramıyor.. Doktoru hiç aramıyor.
Kendini kızının bir randevu evinde olduğuna inandırmış vaziyette. Tabii bunun bir sebebi de gördüğü azizler.
Esperanza evin ocağında fırınında falan azizler görüyor. Sonra da kızını aramaya başlıyor.
Kitabın 1999 yılına ait filmi bile varmış. Belki o yüzden Türkçe çevirisi yapıldı. 

Bu arada ben ilk bu kitabın yazısını yazmaya başladığımda Yeşilin Kızı Anne'nin Türkçe çevirisi henüz çıkmamıştı. Sanırım yeniden diziye uyarlanınca bizim izleyicimiz de izleyince yayınevlerinin aklına hele şükür 100 yıl sonra Türkçesini yayınlamak gelebilmiş. 
Not: Diziyi izlemedim. Sadece Amerikalılar dizi afişine fotoşop uygulamışlar diye bir haber görmüştüm.



İnstagram Kalıcı Hesap Silme ve Başka Şeyler

 Nasıl silebilirim uzun yazıyla beni uğraştırma diyenler için not: Yazının İnstagram hesabı kalıcı olarak nasıl kapatılır? kocaman koyu renk yazılmış kısmına bakın.


Atıl halde duran, kullanmadığım bir İnstagram hesabım vardı. Uygulamayı açtım, ayarlara girdim, hesabı sil seçeneğini aradım ama bulamadım. Acaba silme seçeneği yok mu diye düşündüm. Sonra internette ' instagram hesap silme ' diye aradım ve Mark Zuckerberg'in çakallığıyla karşılaştım.
Hesap silme seçeneği varmış. Ama uygulamada yokmuş. Mantığa gel...
Adam resmen uygulamadan hesap kapatamasınlar diye bir buton koymamış. Herahalde şöyle düşünmüşler:
-Abi herkes zaten uygulamayı kullanıyor. Hesap silme butonu koymayalım. Silmek isteyen olursa uğraşsın dursun. Bulamasın. Nasıl fikir?
-Süper! Bu sayede 100 kullanıcı asla 99'a düşmez. Biz de devamlı kullanıcılarımız artıyor devamlı diye hava atarız. Geçici kullanmayanlar da bir gün elbet döner ve biz de paramıza para katarız. 3 gönderide bir reklam koyarız. Hatta arkadaşlarının hikayelerini izlerken çat diye yükses sesli reklam story'si koyarız. Nasıl fikir?
-Bayıldım. Muahahaha.
Sonuç: Dünyanın 3. zengini oldu.
Facebook kullanmıyorum ama sanırım reklam var hala. İnstagram, zaten belli hali. Whatsapp ise reklamsız. Tüm bu 3 uygulama bedava. Facebook ve İnstagram reklamlı. Ama Whatsapp ise sanırım babasının hayrına reklamsız ve ücretsiz. Ya da tüm verilerimiz kişisel her şeyimiz çalınıyor.
Belki alakalı belki alakasız ama şöyle bir şey başıma gelmişti.
Birkaç yıl önce cipsli çikolatalı çekilişlere katılmıştım. Bunlardan birşey çıkmadı. Ama mesele o değil. Bu çekilişlere katıldıktan sonra otel reklam sms'leri falan gelmeye başlamıştı. Daha önce 7851 yıllık ömrümde hiç bu tür sms'ler gelmemişti. Ve benimle aynı zamanda çekilişlere katılan başkalarına da bu mesajlardan gelmişti.
Yani kısaca bir yamuk yapmaz diye düşündüğüm bu büyük cips ve çikolata firmaları kişisel verilerimi başka şirketlere satmıştı.
O kadar açlardı. Çekiliş sayesinde hem daha fazla ürün satmakla kalmıyor bir de kişisel bilgilerinizi başka şirketlere satarak para kazanıyorlardı. Bu kadar açlardı.
Bu arada çekiliş sözleşmelerinde/koşullarında bilgilerinizin saklanacağı zaten yazar. Ama bu başka bir şey. Benim demek istediğim parayla satılması. Kanıtın var mı parayla satıldığına derseniz...Sanırım bedava dağıtmıyorlardır. Bedava dağıtıyorlarsa da diğer şirket de onlarındır herhalde.
Bir şey bedava ise ürün sensin derler. Bir şey bedava değilse görüldüğü gibi ürün yine biziz. Cips ve çikolataların parasını vermiştim. Yetmiyormuş. Çok eskiden rastlaşac...Bi saniye bu başka bişeydi.

İnstagram hesabı kalıcı olarak nasıl kapatılır?


Uygulamanın içinde hesabımı sil diye bir yer yok. Ama bağlantılı olarak var. Bin dereden su getirmelisiniz.
1. Adım: İnstagram uygulamasını açın. (hesabınıza giriş yapın)
2. Ayarlara gidin.
3Yardım yazan yere basın. Açılan yerde Yardım Merkezine basın.
Yardım Merkezi yazısına bastığınızda internet tarayıcısı açılacak.
4. Açılan sayfada üstte bir arama çubuğu var. İçinde 'Nasıl yardım edebiliriz?' yazıyor. Hesabımı sil yazın. Ve aratın.
5.  İnstagram hesabımı nasıl silerim? diye bir yazı çıktı üstte. Ona basın.
 Çıkan sayfadaki yazıyı okuyun. Hesabınızı geçici olarak kapatabilirsiniz diye aklınızı çelmeye çalışacak.
instagram hesabı nasıl silinir
İnstagram Hesap Kapatma

Ve sildiğimiz hesap adıyla bir daha hesap açamıyormuşuz.  

İnstagram hesabı kalıcı olarak nasıl silinir?
İnstagram kalıcı hesap silme

Yukarıdaki resimde de gördüğünüz gibi mavi renkle yazılmış olan Hesabını SilSayfasına basın.
6. Ve artık gelmek istediğimiz yerdeyiz. İnstagram Hesabını Sil sayfası. 
Bu sayfada bile hala geçici olarak kapatabilirsin diye aklımızı çelmeye çalışıyor.
Hesabını neden siliyorsun? kısmından istediğiniz bir seçeneği seçin. Ben kudursun merak etsin diye Başka bir şey seçeneğini seçtim. Daha sonra şifrenizi girmeniz gerekiyor. Ve nihayet resimde en alttaki kırmızı butona Hesabımı kalıcı olarak sil'e basarak hesabınızı kalıcı olarak silin. Bu kadar. Hesabınız kalıcı olarak silindi.
instagram hesabı nasıl silinir
İnstagram hesabımı kalıcı olarak sil




Bolu Şatolarında Fransız Klip

Burj Al Babas
Bolu Şato Evler
Sanırım Bolu'daki şu şato tipli villaları ülkemizde bilmeyen yoktur.
Bolu'nun Mudurnu ilçesinde bulunan şato evler geçtiğimiz yıllarda oldukça gündeme gelmişti.
Tekrar hatırlamak isteyenler için: Onedio 
 Şato evlerle ilgili gördüğüm son haberde şirketin 2021 yılında projeyi bitirmeyi hedeflediği söyleniyordu.
İnşaatın akıbetinden ayrı olarak bugün bu şato evlerle ilgili başka bir habere rastladım.
O da şu: Boluolay
Geçen yıl kasım ayının 7'sinde Fransız bir şarkıcı şato evlerle çektiği bir klibi yayınlamış.
Şarkıcının adı SebastiAn. A'sı büyük. :D
Şarkısının adı ise 'Sober'.
Sober nedir diye bakınca şu çıktı.
Fransızca- Sober Türkçe-Ölçülü
Doğru mudur bilmiyorum. Bana ironik geldi.


 İşte klip de bu:
 
Şarkıcı klibin sonunda ellerini arkasında birleştirip bu inşaat nasıl bitecek der gibi şantiyeden son pozunu veriyor.



Bu arada şimdi şarkı sözlerini aratınca şöyle bişeyler çıktı:

İngilizce

You always give a fuck about what they say
But I never gave a fuck about what they would do
No need for your advice, don't make me tempt fate
Please don't tempt me, tempt me
Bottles every night, I'm tryna make love
Models in the club, they tryna tempt me
Throttle through the night, I'm tryna stay sober
Stay sober, stay sober
You always give a fuck about what they say
But I never gave a fuck about what they would do
No need for your advice, don't make me tempt fate
Please don't tempt me, tempt me
Bottles every night, I'm tryna make love
Models in the club, they tryna tempt me
Throttle through the night, I'm tryna stay sober
Stay sober, stay sober
This mission only starts when I'm in fifth gear
So let's leave it all behind in the rear view
No need for…





Klipte şato evlerden kareler:



sober
şato evler klip
Bolu şato evler
şato evler
şato evler Mudurnu

Yeditepe İstanbul ve Eser Miktarda Karate Can İçerir #evdekal

Yeditepe İstanbul

 Muhtemelen yılın en güzel zamanlarını eve tıkılarak geçiriyoruz. Bahar geldi. Ağaçlar yeşeriyor, çiçekler açıyor, hava ısınıyor ve biz evde kalmak zorundayız. #evdekal


 Bugün Trt1 nostalji kuşağında Yeditepe İstanbul dizisini izledim. Sanırım Trt iki bölüm arka arkaya verdi, çünkü bölüm bittiğinde 2. bölüm sonu yazıyordu. Bilmem belki de sadece 2. bölümdü ama bana 1. bölümden başladı gibi geldi. Neyse...
Dizi ilk 2001 yılında yayınlanmaya başlamış. 47 bölüm. Maalesef o zamanlar bu diziyi izlemedim. Hatta varlığından haberim olduğunu da sanmıyorum. 2001 senesinde muhtemelen Yılan Hikayesi, İkinci Bahar vb dizileri izliyordum. Uzun lafın kısası Yeditepe İstanbul dizisini bugün ilk kez izledim.
Diziyi beğendim. Günümüz dizileri gibi değil. İnsanı sıkmıyor. Tek bir karakterle de sınırlı değil. Sanki herkes başrol. Ama kimse o kadar da öne çıkmıyor. Nasıl anlatsam? Herkes kendine has ama kamera sizi bayacak kadar tek bir karakteri göstermiyor. Ama kopuk kopuk bütünlüğü olmayan olayları da göstermiyor. Her karakteri merak ediyorsunuz.

 Konusu kısaca şöyle başlıyor; Zengin bir adam iflas ediyor. Karısı ve kızını ardında bırakıp intihar ediyor. Kadın kızıyla beraber tüm o lüksten sonra fakir bir mahalleye taşınmak zorunda kalıyor.
Yalnız söylemeden edemem ki oyuncu kadrosu hiç beklemeyeceğiniz kadar zengin.Yok yok.
Tek tek yazmayayım buyrun: wikipedia-yeditepeistanbul
Ha eğer ben isim olarak bilmem sima olarak bilirim diyorsanız şöyle buyrun: sinematürk-yeditepeistanbul


İkinci Bahar'ı izlemiş olanlar sevecektir. Çünkü bir mahalle ortamı var. Kimse çok zengin değil 'şimdilik'. Şimdilik diyorum çünkü devamını izlemediğim için bilmiyorum. Ama aniden bir karakterin yalı ya da malikaneye taşınacağını sanmıyorum.
Bunlardan alakasız olarak izlerken o zamanlar Meral Okay İkinci Bahar'da oynuyordu diye düşündüm. Emre Kınay da Yılan Hikayesi'ndeydi. Ruhi Sarı ve Günay Karacaoğlu Yarım Elma'da bu diziden sonra birlikte oynamış olmalılar. Fırat Tanış'ın gençliğini görmek sürpriz oldu. Özgü Namal'ı ise muhtemelen ilk kez Karate Can dizisinde görmüş biri olarak bu dizide görünce şaşırdım.

Karate Can dizisinin muhtemelen tekrarlarını izlemiş olduğum içindir diye düşündüm ki tarihine bakayım dedim...Karate Can da 2000-2001 yapımı gibi...
Yalnız İmdb sayfasına bakayım dedim de Karate Can neymiş böyle ya?
Müzikler Cahit Berkay, yönetmen Kartal Tibet. Zaten diziyi bilenlere Cüneyt Arkın'dan bahsetmeme gerek yok sanırım.
Karate Kid'in bir nevi yerli uyarlama dizisiydi.
Harika Çocuk Onur
Karate Can

Harika Çocuk Onur'un başrolde olduğu bir diziydi. Özgü Namal'ın karakteri Can'ı seviyordu. Can ise İpek Tanrıyar'ın canlandırdığı zengin karakteri. Can dayak mı yemişti yoksa aşağılanmış mıydı neydi bişeyler olmuştu. Cüneyt Arkın ona karate öğretecekti. Can'nın annesi istemiyordu.
 Karate Can'ı çok az hatırlıyorum. Az izledim. Gündüz öğle saatlerinde tekrarları yayınlanıyordu. Sanırım şimdinin Fox'u, o zamanların Tgrt'sindeydi.

Yeditepe İstanbul dizisi ise nasıl ilerleyecek bilmiyorum. Fakat uzun lafın kısası izlerim ben bu diziyi bundan sonra.

Nostaljik Diziler 2

Korona'nın (Corona, Covid 19) kol gezdiği bu günlerde biraz bloğumla ilgileneyim dedim.

810295656578 yıl aradan sonra Nostaljik Diziler 2 ile karşınızdayım. Bir önceki yazı için şurdan buyurabilirsiniz. Nostaljik Diziler 1


Herkül - Hercules: The Legendary Journeys




Hercules: The Legendary Journeys
Herkül

Türkçesi


Görüntü kalitesi daha iyi olanı, muhtemelen Fransızca.
Alttaki daha düşük kalite fakat İngilizce olanı.


 İmdb'nin demesine göre 1995-1999 Amerika -Yeni Zelanda ortak yapımı bir diziymiş.
Bu diziyle beraber sanırım Yunan mitolojisine dair ilk izlenimlerini edinmiş bir dolu insan vardır.Ben onlardan olmayabilirim. Sanırım öncesinde Herkül ile ilgili bir iki hikaye okumuşluğum vardı. Ama onları da net hatırlayamıyorum.(Erken alzhaymır belirtileri mi bunlar?) Çizgi filmi de vardı.(Disney harici olan da vardı)

 Her bölüm bir aksiyon oluyordu. Bir bölümünü bile hatırlayamıyorum ama..
Herkül gezinip dururdu. Yanında adını hatırlamadığım (2. resimde solda) bir arkadaşı vardı. Ama bu adam her bölüm var mıydı hatırlamıyorum. Büyük ihtimal şuan atıyorum ama onu Yekta Kopan seslendirmiş olabilir. Olmayabilir de...Hatta yüzde 98 ihtimalle o seslendirmemiştir. Adamı şuan tuhaf ve acayip bir şekilde Marty McFly'a benzettiğim için Yekta Kopan'dan başkası seslendirmiş olamaz gibime geldi. :)

 Herkül'ün başına türlü belalar gelirdi. Bunları da Hera adındaki üvey anası yapardı.  Kendisi bir nevi mitolojik fantastik dizinin her şeyin ardında olan büyük mafyası gibi bişeydi.
Onu pek göremedik ama..Muhtemelen kendisi bir tavus kuşu. Çünkü ardında hep bir tavus kuşu tüyü bırakırdı. Evet tamam dalga geçmeyi kesiyorum. Hera'nın yüzünü de gayet merak ederdim.
Zeus'un Eşi
Hera (tavus kuşu, Zeus'un zevcesi, Herkül'ün üvey annesi)
 Hera sanırım sonraki bölümlerde kendini gösteriyor. Fakat hatırlamıyorum. O bölümleri izlediğimi sanmıyorum.

Zeus (Anthony Quinn)
Hz. Hamza (Anthony Quinn)


 Bu arada Zeus'u oynayan adamın zamanında da The Message (Çağrı) filminde Hz. Hamza'yı oynamış olması hep ilgincime gitmiştir. Bu arada Çağrı filmi 1976 yapımıdır. Herkül dizisi ise 1995-1999.

Zeyna - Xena



 Zeyna kimdi? Prenses miydi? Bir amazon muydu? Hatırlamıyorum. Ama muhteşem dövüştüğünü,  muhteşem kılıç kullandığını ve hatta o yuvarlak şeyle de (üstte elinde tuttuğu şey) savaşabildiğini/frizbi gibi attığını hatırlıyorum. Ha bir de zılgıt çeker gibi bir ses çıkararak mı sıçrardı neydi...

 IMDB sitesine göre 1995 yılından 2001 yılına dek sürmüş. Yine Amerikan Yeni Zelanda ortak ürünü.


O zamanlardan aklımda kalan Xena aslında Zeyna diye değil de 'Zina' diye okunuyormuş derlerdi. Zina kulağa zina kelimesi gibi gelmesin diye Zeyna olarak çevrilmiş. Bilmem bu doğru mudur?.
Ama olabilir.

Çünkü şöyle bir örnek vereyim; İngilizcesi Pippi Longstocking, orijinali İsveçce Pippi Långstrump olan bir kitap var. Bu kitabın filmi ve çizgi filmleri var.
Bizim çevirilerimiz;
Uzun Çoraplı Kız, Uzun Çoraplı Pepe, Uzun Çoraplı Kız Pippi, Pippi Uzun Çoraplı Kız, Pippi Uzunçorap gibi bir durum da var.
Pippi'yi Pepe yapabildiğimize göre neden olmasın?
Büyük ihtimal Zeyna aslında Zina.
Bence Zeyna kulağa Zina'dan daha güzel geliyor zaten.

  Alttaki fotoğrafta en solda gördüğünüz Gabriela ile seyahat ederlerdi. (Gabriela'nın adını unutmamışım.)
Bazı bölümler Herkül dizisi ile ortaktı. Bu iki dizi birbirine benzerdi. Fantastik olaylar ve yaratıklar bolca bulunurdu. Sanırım sevgili de oluyorlardı Herkül ile...
 Ortak diziler deyince aklıma Buffy The Vampire Slayer ve Angel dizileri geldi. Ama o başka bir nostaljik diziler yazısına kalsın.


Yüz kişiden 99'u belki benzetmeyecek fakat ben  fotoğraflara bakınca Zeyna'yı biraz Hande Erçel'e benzettim. Ama çok da benzemiyor. Andırıyor sanki.






Bu dizilerin yayınlandığı dönemde 2 dizi daha vardı ki onları çok daha az hatırlıyorum.
Hele Simbat'ı hiç hatırlamıyorum. Ama vardı böyle bir dizi.
Simbat - The Adventures of Sinbad
 Yedi denizin hakimi diye tanıtımı yapılırdı. Bu yazıda içlerinde en az izlediğim dizi budur belki de. 
1996-1998 dönemine ait Kanada yapımı bir diziymiş.
 Altta 1. sezonunun introsunu izleyebilirsiniz. Ben izledim. 2. sezonunun introsunu buraya eklemesem de onu da izledim. Ama gene hatırlayamadım. Sadece şu alttaki sakallı adam karakteri biraz tanıdık geldi. Romsever bir karakter miydi acaba? Atıyorum şu an büyük ihtimal.




Tanıtım videolarını gördüğünüz üzere Herkül, Zeyna ve Sinbad oldukça benzer. Sanki  aynı elden çıkmış gibi. Zaten Zeyna ve Herkül Amerika-Yeni Zelanda ortak yapımı. Sinbad ise (ya da Simbat ) Kanada yapımı ve aynı modaya uymuş gibi. Çünkü diğerleri 1995de başlamış. Simbat 1996da.


Ve son olarak sıradaki karakterimiz ise...
Zenginden çalıp fakire dağıtan:

Robin Hood - The New Adventures of Robin Hood 

Bu dizinin görsellerini gördüğümde biraz şaşırdım. Çünkü ben Robin Hood'un yüzünü unutmuşum ama Küçük John ve Lady Marian'i hatırlıyorum. IMDB'ye bir de baktım ki Robin Hood'u oynayan kişi 1998'de değişmiş. Ama ben birinci Robin'i izledim. Yani fotoğraftaki olmalı. Saçı kahverengiydi çünkü benim hatırladığım.
Dizimiz Fransa-Amerika ortak yapımı. 1997-1999 yıllarına ait.
Yakıp atılan, hedefi 12den vurmuş oku da ortasından ikiye ayıran, ağacı delip geçen oklar sanırım bu dizideydi.
 Yalnız bişey dikkatimi çekti. Robin Hood İngilizlere ait bir hikaye. Ama dizi Fransa-Amerika ortak yapımı. Tamam Amerika neyse de...Fransa, ilginç.
Bir de 3 dizinin orijinal isimlerine bir bakalım:
 Hercules: The Legendary Journeys - Herkül: Efsanevi Yolculuklar
The Adventures of Sinbad - Sinbad'ın Maceraları
The New Adventures of Robin Hood - Robin Hood'un Yeni Maceraları

Biz böyle dizi ismi koysak millet bizi tefe koyardı. Önce biz kendimizi koyardık tabi.



Görüyoruz ki tüm bu 4 dizide de doksanlarda ejderhalara, yaratıklara, fantastik şeylere bolca doymuşuz.

Unutma Beni


Bilmem hatırlayanınız var mı? 2002 ya da 2003 yılında Metin Şentürk ve Şevket Altuğ'un bir dizisi vardı. Kanal D'de yayınlanıyordu .Fakat yayından kaldırılmıştı. Dizinin adı başlıkta da gördüğünüz üzere 'Unutma Beni'.
Sanırım dizinin adını çok içselleştirmiş olmalıyım ki bu dizi ara ara aklıma geliyor. Keşke bölümlerini yayınlasalar da izlesem. Ama yok.
Günümüz dizilerinden oldukça farklı bir diziydi. Hatta yayınlandığı dönemde de öyleydi. Keşke yayından kaldırmasalardı.
Konusu çalıntı bir şarkıydı diye hatırlıyorum.
Şevket Altuğ üçkağıtçı bir roldeydi galiba. Hırsızdı ve tütün kolonyası  müptelasıydı.
Metin Şentürk'ün babası olan karakter yıllar önce bir şarkı yapıyor. Bu şarkıyı karısı için yapıyor. Hatta plağı bile vardı.
Fakat nedenini hatırlamamamla birlikte karısı adamı terk ediyor. Üstelik 2-3 ya da 4 yaşlarındaki oğlunu da bırakarak. Bu oğul da (Metin Şentürk) merdivenlerden düşüyor ve kör oluyor. Baba oğul yıllarca birlikte yaşayıp gidiyorlar. Çocuk büyüyor ve bir gün televizyonda babasının annesi için yaptığı şarkıyı ünlü bir şarkıcının söylediğini duyuyor. Bu nasıl olur diyerek sinirleniyor, hesap sormak ve herkese gerçeği söylemek için İstanbul'a gidiyor. İstanbul'da Şevket Altuğ ile karşılaşıyor. Şevket Altuğ parasını çalıyor fakat karakolda onu teşhis edebiliyor. Nasıl mı? Tütün kolonyası sayesinde. Şevket Altuğ'un canlandırdığı karakter öyle bir tütün kolonyası müptelası ki...
Metin Şentürk'ün canlandırdığı karakteri teşhis etmesine ediyor fakat karakolda hırsızla bir anlaşma yapıyorlar ve o da komisere şöyle diyor:
- Komiserim, benim paramı çalan hırsız lavanta kolonyası kokuyordu. Tütün kolonyası değil...

Böylece karakoldan çıkıyorlar. Sonra Şevket Altuğ Metin Şentürk'e gerçekten yardım ediyor ve onu Beyaz Show'un stüdyosuna götürüyor. Neden mi? Çünkü şarkıyı çalan şarkıcı o gece konuk olacak.
Davetiyeleri yok. Öylece kapıda bekliyorlar. Görevliler davetiyeleri olmaması sebebi ile onları içeri almıyor. O sırada Beyazıt Öztürk geliyor ve Şevket Altuğ ' Sizin hayranınız. Gözleri görmüyor. Taa Bursa'dan sizin için geldi.' diyor. (Şehir farklı olabilir.)
Beyazıt Öztürk de ' Taa ordan gelmiş ha. İyi, geçin.' diyor. Ve böylece içeri giriyorlar.
Metin Şentürk seyirciler arasından çıkıp söz alıyor ve 'Bu şarkı sizin değil. Bu şarkıyı babam annem için yaptı. Yalnız siz bazı sözlerini değiştirmişsiniz. Bu şarkı babamın.' diyerek şarkının orijinalini söylemeye başlıyor.
Fakat Metin Şentürk'ü susturuyorlar ve Şevket Altuğ ile birlikte dışarı atıyorlar.
Şarkıyı söyleyen  kadının sanırım çalma olaylarından gerçekte haberi yoktu. Onun arkadaşı ya da sevgilisi olan bir adam vardı. Şarkıyı yapan o. Dolayısıyla çalan da o oluyor.

Metin Şentürk şarkının onlara ait olmadığını kanıtlamak için yollar arıyordu. Fakat zamanında babasının plağı kırmasından mütevellit kanıtlayamıyordu.
Bu arada Beyaz Show'a çıktığı o gece ekran başında onu izleyen önemli biri var. O da annesi.
Kadın canlı yayını izlerken doğal olarak şok oluyor. ' Benim oğlum kör değildi. ' diyor.
Babasının kırdığı plağın aynısından annesinde de var.
Fakat izlediğim bölümlerde anne ve oğul bir araya gelemediler.
Sonra bir de bir hırsızlık yapıyorlardı.
Neredeyse bir kahve dolusu adam, bunların içinde Şevket Altuğ ve Metin Şentürk de var. Büyük bir kasayı çalıyorlar. Sanırım kıraathaneye getiriyorlar ve nerede saklayacaklarını şaşırıyorlardı. Metin Şentürk de 'Bazen insan gözünün önündekini bile göremez' türü laflarla akıl veriyordu ve kasanın üstübe bir örtü atıyorlardı. Üstüne de saksı falan koyuyorlardı galiba. Ya da üstünde kağıt oynuyorlardı.
Hatırlayabildiklerim bunlar.
Güzel bir diziydi.